Ay İnanmıyorum!

Türkiye’nin koyduğu Ay’a gitme hedefi bugün nükteli sözlerin hedefinde yer alsa da, birçok teknolojinin uzay çalışmalarında bulunduğunu hatırladığımızda, bu bambaşka bir çağrıya dönüşüyor.

Türkiye’nin 2023 yılında Ay’a bilimsel bir çalışma için insanlı araç yollama hedefi, önceki akşam Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından açıklandı. Türkiye’nin içinde bulunduğu Covid-19’un da etkili olduğu ekonomik ortamda bu hedef her ne kadar tepkiyle karşılansa da, işin teknolojik boyutu  bu hedef üzerinde uzunca konuşmaya değer. Çünkü bugün kullandığımız onlarca teknoloji Amerikan Uzay ve Havacılık Dairesi NASA’nın uzay programları sırasında tesadüfen bulundu. Teflon, çizilmez cam, MRI cihazı, ortopedik yataklar, GPS, toz gıdalar, televizyon, cep telefonu. Ne çok ve vazgeçilmez teknoloji saydık değil mi? Hepsi de bugün hayatın olmazsa olmazı. Hele ki uzay çalışmaları için geliştirilen internet, bugünü şekillendiren en önemli etmen.

Bir Engel Var mı?

Türkiye’nin uzay çalışmalarında, bu alanın liderleri ABD ve Rusya, sonradan gelen ama iyi ilerleyen Çin ile Hindistan kadar önemli bir noktada olması mümkün mü? Uzay çalışmaları için ayrılması gereken milyarlarca Dolar’lık bütçeyi düşününce, Türkiye’nin yıllardır uğraştığı terör başta olmak üzere kara deliklerine harcanan paraların bilime ve Ar-Ge’ye gitmesi durumunda, bu hedefine varmasının önünde bir engel var mı? Şimdilik bu engel, daha çok zihinsel olarak beliriyor. III Selim döneminden beri ha babam Batılı olmaya çalışan Türkiye’de aynı zamanda kendini Batı’dan her alanda küçük ve düşük görme hastalığı da söz konusu. Oysaki insan kalitesi anlamında Türkiye’nin gelişmiş ülkelerden hiç geride kalır yanı yok. Aksine doğru kullanılmış zihinlerin, Türkiye’de ne türlü bilimsel işlere imza attıkları da ortada.

Yüreklendirmek Gerekli

Demek ki sorun insan zihniyle ilgili değil. Paranın da bir şekilde bulunması söz konusu. İyi de Ay’a bugüne kadar Rusya ve ABD dışında hiçbir ülkenin temas etmemesi de, bize tarihi ve gel git özelliğiyle coğrafi kaderi bahşeden bu uyduya Türkiye’nin de gitmesi büyük bir anlam taşımaz mı? Eğer yapılacak iş, Ay’a gidecek ve teknolojisi başkalarının elinde olacak bir turizm faaliyetinde bulunmaksa, bunun tarihsel ve siyasal anlamı kendi çapında olur. Ama yapılacak iş, Ay’a gitme konusunda yeni teknolojiler geliştirme, Ar-Ge’ye ağırlık verme ve yukarıda saydığımız teknolojilerden birine bile imza atmaksa, o zaman bunun getirisi hayli yüksek olur. İster bugün, ister yarın Türkiye’nin İstikbal Göklerdedir sözü uyarınca Atatürk’ün işaret ettiği gibi hedefini yukarıya koymasında, Göktürk’lerin ifade ettiği gibi Gökyüzüne Bak Ay’ı Göreceksin demekte Jules Verne’in Denizler Altında Yirmi Bin Fersah kurgusunun daha sonra teknolojinin yardımıyla denizaltına dönüşmesindeki gibi bir hikaye de mümkün olabilir. Ne ki bundan sonra insanlığın, sanki Mars ve Ay’a Dünya’nın teknolojsiini imkanlarını ve kaynaklarını taşımadan orada yaşamak mümkünmüş gibi girişeceği fakat geri kalanın da hayli geriden geleceği uzay yarışında Türkiye’nin de olması, şaka ve eleştiri yerine yüreklendirilmeyi hak ediyor.

Teknofest’in Önemi

Aynı zamanda T3 Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı Selçuk Bayraktar tarafından cana başla hayata geçirilen ve gençlerin teknolojik hayallerinin gerçeğe dönmesinde de rol oynayan Teknofest’in de bu uzay yarışının yarın bir gün önemli bir parçası olacağını da düşünmek hayli önemli. Bir zamanlar kendisi de insansız hava araçları konusunda hayaller kuran Bayraktar, bugün dünyanın en önde gelen SİHA ve İHA’larına imza atan mühendislerin başında geliyor. Öte yandan evren çok geniş ve keşfedilecek çok şey var. Çocukken Küçük Prens romanını okuduğumuzda içinde Türklerin keşfettiği gezegen ifadesi geçtiğinde nasıl mutlu oluyorsak, yarın kurgu olmayan romanlarda da gerçekten Türklerin keşfettiği gezegenleri de okumak hayli mutlu edici olacaktır. O nedenle bilime, akılcılığa ve mantığa dayanan tüm girişimleri desteklemek gerekiyor. Amerika’yı yeniden keşfetmenin gereği yok belki ama Ay’ı yeniden keşfetmenin anlamı büyük olsa gerek.